TÜRK DİL KURUMU BAŞKANI YA GÖREVİNİ YAPMALI YA DA İSTİFA ETMELİDİR

Latin kökenli Türk Alfabesi’nin 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilmesiyle Türk Ulusu asırlar sonra konuştuğu dili kolayca okuyup yazabilme olanağına kavuşturuldu.

Yayınlama: 28.08.2024
A+
A-

Ulusal Bağımsızlık Savaşımız, büyük Atatürk önderliğinde, ordumuzun kahramanlığı ve milletimizin topyekûn mücadelesi ile bütün ihanet, yoksulluk ve yoksunluklar aşılarak zafere ulaştırılmış, emperyalist işgalciler ve işbirlikçileri denize dökülmüş, Lozan’da bağımsızlığımız dünyaya tanıtılmış, 29 Ekim 1923’de Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927 tarihinde yapılmıştır. Bu sayımda 13.648.270 olduğu saptanan nüfusumuzun % 90’dan fazlasının okuryazar olmadığı görülmüştür. Bu da, Osmanlı’nın 600 yılda erkeklerin ancak yüzde 7’sini, kadınlarınsa sadece binde 4’ünü okuryazar edebildiği acı gerçeğini ortaya koymuştur.
Genç Cumhuriyet’in kucağında bulduğu sorunlar yumağının kördüğümü bu kara cehalet çıkmazıdır. Büyük Atatürk ve Kemalist Devrimciler bu yaşamsal sorunun, Türk Dilinin ses yapısıyla uyumlu olmayan, okunması, yazılması ve öğrenilmesi çok zor olan Fars – Arap alfabesi uyarlaması Osmanlı Alfabesi’nden kaynaklandığını biliyorlardı.

Yoğun çalışmalar sonucunda geliştirilen Latin kökenli Türk Alfabesi’nin 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilmesiyle Türk Ulusu asırlar sonra konuştuğu dili kolayca okuyup yazabilme olanağına kavuşturuldu.
Yeni Türk harflerinin kabulü ile ülke çapında seferberlik başlatıldı. Atatürk kara tahtanın başına geçti. Millet Mektepleri ile köy odasında, pazar yerlerinde, okullarda, kışlalarda, meydanlarda ve uygun her ortamda kara tahtalar kuruldu, yurttaşlar akın akın okuma yazma eğitimine alındı. Bu yoğun çabalarla 1938’de %20’lere ulaşan okuryazar oranı, 1950’ye gelindiğinde %40’ı buldu. Bu bir rekordu. Günümüzde okuryazar oranımız %100’e yaklaşmıştır.
Büyük Atatürk eş anlı olarak Dil Devrimi çalışmalarını da başlatmış, bizzat kendisi ciddi araştırmalar yapmış, yaptırmış ve dünyanın en zengin dillerinden biri olarak
değerlendirdiği Türkçe’nin araştırılmasının önemine dikkat çekmiştir. Bu amaçla 12 Temmuz 1932 tarihinde, bugün Türk Dil Kurumu (TDK) olarak anılan Türk Dili Tetkik Cemiyeti’ni kurmuş, 26 Eylül 1932’de de ilk Türk Dil Kurultayı’nı Dolmabahçe Sarayı’nda toplamıştır.

Türk Dilinin kökenlerinin, özelliklerinin, lehçe ve ağızlarının araştırılması, dilimizin yabancı sözcüklerden arındırılması kararları alınarak uzmanlarla çalışmalara başlanmıştır. Dil ve tarih araştırmaları için maddi kaynağın da gerekli olduğu bilinciyle Büyük Atatürk, vasiyetnamesinin 6. Maddesinde: “Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya, Türk Tarih ve Dil kurumlarına tahsis edilecektir.” diyerek Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na büyük bir kaynak bırakmıştır. Bu kaynak bugün de kullanılmaktadır.
Kurucu babalarımızın bu emek ve özverilerine bakarak her Türk, TDK’den Türk Dili ile ilgili başarılı çalışmalar yapmasını beklemektedir, bu en doğal hakkıdır. Ancak günümüz Türk Dil Kurumu sürekli hayal kırıklıklarına neden olmaktadır. Derneğimizce daha önce yine bir basın açıklaması ile gündeme taşınan kurumun yayınladığı Atasözleri ve Deyimler Sözlüklerindeki fahiş hatalar yanında, birleşik sözcüklerin yazımı, Türkçe Sözlük’teki tanık gösterme yöntemleri ve benzeri bilimsellikten uzak örnekler içimizi acıtmaktadır.

Bunlara ek olarak yakın geçmişte batı emperyalizmi taşeronu ayrılıkçı yapıların uydurduğu “Türkiyelilik” sözcüğünü Türkçe Sözlüğe sokma girişimleri ve
tepkiler üzerine atılan geri adımlar TDK ile ilgili ciddi kaygıların oluşmasına neden olmuştur.
Ama en kabul edilemez ve bağışlanamaz TDK ayıbı (!) 23 Ağustos 2024 günü
yaşanmıştır. TDK Bilim Kurulu Üyesi (!) olan ve Prof. Dr. ünvanı taşıyan Hayati Develi adlı densiz şahıs Harf Devrimi için, “TRAVMA” diyebilmiştir.
(https://halktv.com.tr/siyaset/tdk-bilim-kurulu-uyesi-harf-devrimini-hedef-aldi-863978h) Türkçe Sözlükte travma şöyle açıklanmaktadır:
1. hek. Bir doku ya da organın yapısını ya da biçimini bozan ve dıştan mekanik bir etki sonucu oluşan yerel yara.
2. ruhb. Canlı üzerinde beden ve ruh açısından önemli ve etkili yaralanma belirtileri bırakan yaşantı.
Türk Dil Kurumu, böyle kendini bilmez karşı devrim kalemşorlarının Cumhuriyetimize ve devrimlerimize hakaret ederek Atatürk’ün kemiklerini sızlatabileceği, milletimizin sinir uçları ile oynayabileceği bir arena değildir, olmamalıdır.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, Türk Ulusunu kısa bir sürede tutsak edildiği cehalet çukurundan kurtaran Harf Devrimi’ni “TRAVMA” olarak gören bu sözde Bilim Kurulu üyesini şiddetle kınıyoruz. TDK Başkanı ya bu kişinin Bilim Kurulu üyeliği görevine derhal son vermeli ya da istifa etmelidir.