Türk edebiyatının büyük şairlerinden Fuzuli

Esas adı Mehmet olan Türk edebiyatının büyük şairlerinden sayılan Fuzuli’nin 1556 yılında öldüğü bilinirken doğumu hakkında bir bilgi yoktur. Fuat Köprülü Fuzuli’nin Hille de doğdu sonucuna varmış. Kimi araştırmacılar Kerbelalı olduğu ve Bağdatı yurt edindiğini söyleyip yaşamını Kerbelada sürdürdüğünü ve tezkerelerin Kerbelanın Bağdat a bağlı bir yer olduğu için onu ‘’Bağdadi’’ diye anmışlar. Fuzuli, Türkçe […]

Yayınlama: 18.12.2021
A+
A-

Esas adı Mehmet olan Türk edebiyatının büyük şairlerinden sayılan Fuzuli’nin 1556 yılında öldüğü bilinirken doğumu hakkında bir bilgi yoktur. Fuat Köprülü Fuzuli’nin Hille de doğdu sonucuna varmış.

Kimi araştırmacılar Kerbelalı olduğu ve Bağdatı yurt edindiğini söyleyip yaşamını Kerbelada sürdürdüğünü ve tezkerelerin Kerbelanın Bağdat a bağlı bir yer olduğu için onu ‘’Bağdadi’’ diye anmışlar. Fuzuli, Türkçe divanının başında Irak ı Arab da doğduğunu, ömründe başka memlekete gitmediğini ve Kerbela toprağının o şehitlerin[ Hasan ve Hüseynin ]kanıyla karılmış olup, kendisinin hamurun unda Kerbela toprağında yoğrulduğunu söylüyor.

Kerbela toprağının başka memleketlerin iksirinden daha şerefli olduğunu, kendi şiirlerinin de her yerde yücelten sebebin bu olduğunu belirtirmiş. Fuzuli kendisinin Kerbelanın havası, suyuyla geliştiğini şiirlerinde Necef’in ve Kerbelanın dertlerinin eseri olduğunu söylermiş. Bu ifadelere göre yaşamını Necef ve Kerbela da geçirmiş olduğu anlaşılıyor. Fuzuli Oğuzların Bayat boyundan babası Süleyman’dır, Farsça divanının önsözünde ana dilinin Türkçe olduğunu yazmıştır.
Fuzulinin çok iyi bir öğrenim gördüğünü çağdaşı Ahdinin tezkiresinde felsefe, tıp, kimya ve dini bilgisinin güçlü olduğunu ayrıca üç dilde şiirler yazdığını belirtiyor[ Arapça, Farsça, Türkçe]. Tezkirelerde Mevlana Fuzuli denilmesinin nedenini onun çok bilgili olmasını belirtmek için söylenilmiş olduğudur. Kimileri onun Hille müftüsünün oğlu olup, Arabî ilimleri Rahmetullah tan edebi ilimleri de şair Habibiden aldığı söyleniyor.

Rahmetullahın kızıyla evlendiği söylencesi ise nereden çıktığı belli olmayan bir kaynaksız bilgi imiş. Necefte gömülü olan Âlinin türbesinde bir ömür boyu ‘’ hadim’’[ hizmetli) olup karşılık olarak ‘’ ratibe’’ bir maaş aldığı söylenilir. Şiirlerinde bu maaşının kesildiğinden bahsedip kimileri Safeviler devrinde maaşın kesildiği söylense de bu konuda kesin değildir.

1534 yılında Bağdat ı Osmanlı alınca Fuzuli’nin kasidelerini Osmanlı ileri gelenlerine sunmak için Bağdat a gittiği söylenilir. Osmanlı idaresinin ona [ caizeler]dokuz akçalık bir maaş bağlandığını ama Nişancı Celalzade Mustafa Çelebiye gönderdiği ‘’Şikâyetname ‘’ adlı mektubunda Evkafın ‘’ zevaid’’ inden verilecek bu maaşı Fuzuli’nin alamadığını ve verilen beratın elinde kaldığını yazmış. Safeviler devrinde olduğu gibi Osmanlı devrinde önemsenmeyen Fuzuli 1556 taun salgınında ölmüş.

Çağdaşı Ahdi ‘’Göçtü Fuzuli’’ sözünü tarih düşürüp mezarının nerede olduğu belli değildir. Kerbelada Yavuz devrinde kurulmuş bir Bektaşi tekkesinde tekkenin kurucusu Abdülmümin Dedenin yanında gömülü olduğu sadece bir söylenti olup hiçbir tarihi temele dayanmamaktadır. Fuzuli Azeri, Türkçe divanında ilimsiz şiirden ruhsuz kalıp gibi nefret ettiğini bildirir.
Fuzuli’nin şiirleri aslında din dışı şiirlerdir, içinde tasavvufu okşayan yanlar olsa da esas aşk teması üzerine kurulmuştur, bu aşk ilahi aşktır. Türk edebiyatının en büyük lirik şairlerinden sayılan Fuzuli Leyla ile Mecnun mesnevisinde üstün bir başarı göstermiştir. Hadikat-üs-suada adlı eserindeki şiirleri bestelenerek Alevi-Bektaşi tekkelerinde Muharrem aylarında matem törenlerinde
söylenilmiştir.

Tarihçi Halil İnalcık, yüksek bir estetik ve sanat felsefesine sahip Mecidiler olmasa idi, Floransanın büyük sanatkârları yetişmezdi diyor. Divan sahibi şair hükümdarlar olmasa idi Tük edebiyatının büyük dehaları ortaya çıkmazdı. İran ve Orta Asya yı idaresine alan Timur istila ettiği memleketin en ünlü, şöhretli bilgin ve sanatkârları toplayıp Semerkant a götürmüş. Yavuz Tebriz ve Kahire’yi aldığında yüzlerce sanatkârı İstanbul’a götürmüş. Osmanlı sultanları özellikle Orta Asya ve Azerbaycan da Türkçe ve Farsçaya hâkim münşileri, şairleri, âlimleri kendi ülkelerine çekmek için büyük fedakârlık yapıyorlardı. Sultan Mehmed ve ll. Bayezid zamanın İranlı büyük şair ve mutasavvıfı Molla Camiyi İstanbul’a getirmek için çok çaba harcamışlardır.

Osmanlı Türk sanatkârları, ‘’Arap ve Acem e verilen bu değere şikâyetlerini bildirirler. ‘’ Acemin her biri kim Rum a gelir – Ya vezaret ya sancak uma gelir’’[ ya Vezir olur ya sancak başına gelir]. Biri İran biri Türk iki büyük edebiyat düşünce devi Abdurrahman Cami[ 1414- 1492] ve Ali Şir Nevayi[ 1441- 1501] Osmanlı edebiyatı için örnek kabul edilmişti. Fatih Nakşibendîliğin kurucusu, Abdurrahman Cami i İstanbul’a çağırmak için 5000 altın armağan göndermişti. Osmanlı döneminde ziyafetler üç gün bazen üç hafta sürer, ‘’ nahiller dikilir, mis kokular içinde çalgıcılar çalarken peri yüzlü sakiler misafirlere yıllanmış şarap sunar’’

Herkes sarhoş olur, zafer hikâyeleri dinlenirdi. 26 yıl Safevilerin hizmetinden birden 1534 Sünni Osmanlı sultanın tebaası durumuna düşen Fuzuli, Kızılbaşlık la mücadelenin kızgın yıllarında Osmanlıdan kendine bir pay bulamazdı. Osmanlıdaki bozulmayı, rüşveti ve adaletsizliği iki dizeyle anlatır.
‘’Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar’’.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.