Niğde, Nevşehir gibi, bir zamanlar patates ve soğanın en yoğun üretildiği topraklar, yanlış ve gereksiz fazla gübre, İlaçlama ile asbestleşip kanserojenleşirken, topraklar çoraklaşıp, zehir saçan bir yerler haline geldi. Bu toprakların eski durumuna geri gelmeleri, belkide binlerce yıl bir zaman gerekecek.
1980 – 1990 yıllarına kadar, Türkiyede sosyal devlet işleyişi devam ediyordu. 1923 Cumhuriyetle birlikte, sanayi hamleleri başladı. Ne özel sektör diye bir kurum vardı, ne de Devletin herhangi bir sanayisi, fabrikası yoktu.
Cumhuriyet çok hızlı bir sanayi, fabrika, Demiryolları, limanlar yapmaya başladı. Özel sektör diye bir sermaye birikimi henüz hiç yoktu. Bütün sanayi ve yatırımları devlet üstlenmişti.
Karayolu, demiryolu, elektrik santralleri, barajlar, tersaneler, fabrikaların hepsi, yeni Cumhuriyet yönetimi tarafından yapıyordu. O yokluk, fakirlik ve sıkıntı içersinde, Cumhuriyet hükümetleri hatırı sayılır işlere imza attı.
Özel sektörü geliştirmek için, bazı insanları( Vehbi Koç) devlet kendi işlerini yapması için onlara veriyordu ki! Bir sermaye birikimi olan patronlar töresin.
1980 ve Tansu Çiller dönemi. Türkiyede, Amerikanın yıllar önce başlattığı, Güney Amerika ülkelerinde ki, özelleştirme politikaları için en uygun görülen Türkiyede hayata geçirilmesi için, 1980 askeri darbesi aynı adres tarafından tertiplenmişti. Amaç, Türkiyede özel sektörün gelişmesi, böylece ulus ötesi sermayenin bir kolu olacak patronlar peydahlanmalıydı.
Herkes 1980 darbesinin anarşi, terörden dolayı, Ordunun iktidara el koyduğunu sanmıştı ama kazın ayağı hiçte öyle değildi. Emperyalizme yeni pazar alanları gerekiyordu.
Cumhuriyetle birlikte, ülkenin ve halkın ihtiyacını giderecek, yatırım ve hizmet işlerini yapan kamu hizmet kurumları kuruldu. DSİ, TCK Karayolları, Köy Hizmetleri, Tedaş Elektrik kurumu, Hastahaneler, Şeker fabrikaları ve şeker pancarı ektirmek için kurulan kurumlar. Tarım Kredi Kooperatifleri, İl ve İlçe Tarım müdürlükleri köylünün, çiftçinin hayvan ve ziraat işlerine bakması için devlet tarafından kuruldu.
1990 yıllarına kadar henüz özel ve serbest çalışan Veterinerler bile yoktu.
Tarım İlçe müdürlüklerinde ki, veterinerler, köylünün bütün hayvanlarını, her yıl periyodik bakımı yapılıp, aşılama, ilaç vs devlet tarafından karşılanır köylüden ücret bile alınmadan, devlet gerçekten babalık yapıyordu.
Et Balık Kurumu, Toprak Mahsülleri Ofisi, Yem Fabrikaları devletin elindeydi.
Yem ucuzdu, devlet çiftçiden aldığı, arpa, yulaf, buğday, çavdar, burçak ne varsa alıp, fabrikasında yem yapıp, köylüye, hayvan besleyenlere çok ucuza satıyordu.
Köylünün tarlaları, Tarım ilçe müdürlükleri eliyle ilaçlanıyor, yada ilaç veriliyordu. Köylünün İnek ve Koyunları İlçe Tarım müdürlükleri veterinerleri tarafından ücretsiz, köye gelip ilaçlanıp tek, tek aşılanıyordu. Tarım Kredi Kooperatifleri, Köylüye ucuz, kredili gübre ve tohum veriyordu.
Eskiden Tarım, Ziraat fakültelerinde buğday tohumu üretilir, bütün ülkeye dağıtılırdı. Devlet üretme çiftliklerinde, tohum ıslahı, yeni tohum üretimleri yapılıyor. Avrupa ırkı hayvan yetiştiriliyordu. Bu çiftlikler, üretim merkezleri, binlerce dönümü bulan geniş alanlarda yapılıyordu. Urfa, Ceylanpınar gibi büyük üretim çiftlikleri vardı. Şimdi adlarını unuttuğumuz bu kurumları hatırlamakta bile zorluk çekiyoruz.
Ben köyde 1990 yıllarına kadar çiftçilik yaptım. Bizim ata buğday tohumlarımız vardı. Keşlik, yıllık, zerun, ağ keşlik gibi. Bu buğdayların boyu çok uzun olur, köylünün kışlık saman ihtiyacı tedarik edilirdi.Bu gün bilim adamları, bu ata buğdaylarının, suyu, bulgur kaynatılan hediğinde ki şırası kanserin ve birçok hastalığın ilacı olarak açıklıyorlar.
Ulus ötesi sermayemin Emperyalizmin bizim ülkemiz gibi ülkelere, zorla bu ata tohumlarını yasaklatıp, İsrail, Hollanda ve başka ülkelerin kısır tohumlarını köylüye ektirmeyi şart koşturdular.
Eskiden buğdayda Guliten diye bir madde yoktu.
1945 yıllarında üretimin artması için buğdaya Guleten diye bir zehri buğdaya enjekte ettiler. Bu yeni buğdayların boyu çok kısa olup, verimi çok oluyormuş. İnsan sağlığı hiçe sayıldığı gibi, köylünün hayvanına yem olacak saman kıtlığı başladı. Şimdiki buğdaylar neredeyse yere bitişik olup, Biçerdöverler sadece kellesini, başakları yani ancak tanesini alabiliyor.
Bu hibrit ve kısır tohumlardan ekilen buğdaydan tohum elde edilemeyip, her yıl dış ülkelerden tohum almak zorunda kalıyoruz. Bu tohum ve özelleştirmeler, tarımda ve hayvancılıkta ülkenin sonunu getirmiş oldu.
Şimdi AKP hayvan besleyen besleyecek olan köylüye, kuruş kredi yardım yapmıyor. Akp hayatında hayvan görmemiş yandaşlarına milyonlarca dolar batık kredi vererek, hazineyi boşaltıyorlar. Ben çok iyi hatırlıyorum. Bütün ülkede bir hayvancılık kredileri verilmeye başlandı. Yüzlerce büyük baş İnek beslenecek büyük ahırlar yapıldı. Traktör ve ekipmanlar verildi. Milyonlarca para hiç bir güvence istenilmeden yandaşlara verildi. Bu hayvancılık kredileri, o dönem Akp nin büyük ortağı Fetöcülere devlet eliyle kaynak yaratma projesi idi.
O büyük ahırlar, İnekler vs hepsi battı. Zaten üretim için yapılsın diye yapılmamıştı, Avrupa fonlarıyla ve devletin, Fetöcüleri finanse politikasıydı. Bu kadar devleti ve hazineyi soyup zarara uğratanlar, hiç mi hiç, ne bir soruşturma, nede tek bir yargılanan, mahkemeye verilen hiç kimse olmadı.
Şimdi parası olmayan köylü, hayvanı hastalanınca, özel bir veteriner çağıramıyor. Köylünün hayvanı telef olup, hayvan beslemekten vaz geçiyor. Tarım ilçe müdürlüklerinde devletin tek bir veterineri, ziraat mühendisi vs yok. Ülkenin çiftçisi ve havan üreticisi sahipsizlik yüzünden her geçen gün batıp, zarar edip üretim dışı kalıyor.
Bütün Şeker fabrikaları komple satıldı.
Dışardan mısır şurup bazlı, gıikoz içeren dışardan gemilerle şeker getiriliyor. Bu politikalar, ülkenin et, süt ihtiyacını iç üretimle karşılamakla rafa kaldırılmış oluyor. Tarım ve hayvancılık yok edilip, milyonlarca dolar(dövizle) dışardan ne olduğu belli olmayan et ve süt ürünleri getiriliyor. Zaten ülkedeki bütün gıda üretimi, hiç bir denetim olmadan, hatta nasıl üretildiği bile bilinmededen üretilen sağlıksız gıdalar halkın sofralarına sunuluyor.
Şimdi yerel seçim arefesindeyiz ancak bu güne kadar,Hiç bir büyükşehir belediyesinin gıda denetim merkezi, araştırma, analiz yapacak tek bir kurumu yok.
Yediğimiz etler, et sucukları, salam, sosis, pastırmaların sağlık analizleri hiç kimse ve kurum tarafından yapılmıyor.
Etin kilosu 600 – 700 tl ye çıkmış ama 190 tl ye, 200 tl ye et sucuğu kenar mahalle bakkallarında satılıyor.
Bu sucuklara neler katılıyor hiç kimse bilmiyor.
Tavuk üretiminde resmen içler acısı bir durum var. Kırmızı etin çok pahalı olması, halkın büyük bölümü Tavuk eti yiyor. Bu Tavukların nasıl beslendiği, yediği yemin nasıl olduğunu hiç kimse bilemiyor.
Akp hükümeti gıdada sermen zehir yedirmek için yasalar çıkardı. Yurt dışına giden bütün yumurtalar gümrüklerden geri dönüp, iç pazarda tüketiliyor. Bu yumurtaların hepsinde resmen zehir ve kanserojen maddelerin olduğunu bilmeyen yok. Bu konuları denetleyen ne bir kamu, belediye ve gönüllü bir kurum yok.
Yediğimiz peynirin yüzde yirmi altısı sütmüş. Geri kalanı nedir Allah versin. Kemiz tozu, nişasta ve daha neler, neler.
Köylü sütü bu gün kg sini 10 —- ya da 12 tl den satıyor. Köylerde birliktelik, kooperatifleşme yok. Üç beş köyün ortak bir mandırası olsa ve kendi sütlerini burada tereyağı, peynir, yoğurt vs yapıp satabilseler dahada karlı olurlar.
Yarım yağlı tereyağı diye marketlerde satılan tereyağın, öteki yarısı nedir bir bilinmeyen muammadır.
Türkiyede yeni bir kamulaştırma hareketi şart.
Akp ülke topraklarının yüzde doksanına yakınını, neredeyse hepsini, maden arama sahası yapıp izin verdi.
Yeni kamulaştırma yasasıyla, şehirlerin mahallesi yapılan bütün köylerin hazine arazileri, sermayeye yeni rant sağlana kaynakları olacak yasal kolaylıklar getirildi.
Niğde, Nevşehir gibi, bir zamanlar patates ve soğanın en yoğun üretildiği topraklar, yanlış ve gereksiz fazla gübre, İlaçlama ile asbestleşip kanserojenleşirken, topraklar çoraklaşıp, zehir saçan bir yerler haline geldi. Bu toprakların eski durumuna geri gelmeleri, belkide binlerce yıl bir zaman gerekecek.
Vatan toprağı, rant uğruna akılsızca yok ediliyor.
Şimdi Türkiyenin patates, soğan ihtiyacı Kızılırmak havzasından karşılanmak için, Sivas, Kayseri ve Samsuna kadar uzatıldı. Çok yakın bir zamanda, denetimsiz ekimler bu vatan topraklarınıda zehirleyecek ve zehir saçan cehenneme dönecektir.