Anadolu insanı yaşadığı bu zor hayatı kolaylaştırıp onun zorluklarını unutturacak kendince çareler arayıp bulmaya çalışmış. Şimdi bundan elli, yüz yıl öncesi insanların yaşam koşullarını düşünüp o ilkel yaşamın zorluklarını yeniden yaşamak bu günün insanı için büyük bir zulüm olur. Hiçbir teknik ve teknolojinin gelişmediği zamanda bütün işlerin insan gücüyle zorla yapılması bu günün insanına bir […]
Anadolu insanı yaşadığı bu zor hayatı kolaylaştırıp onun zorluklarını unutturacak kendince çareler arayıp bulmaya çalışmış. Şimdi bundan elli, yüz yıl öncesi insanların yaşam koşullarını düşünüp o ilkel yaşamın zorluklarını yeniden yaşamak bu günün insanı için büyük bir zulüm olur.
Hiçbir teknik ve teknolojinin gelişmediği zamanda bütün işlerin insan gücüyle zorla yapılması bu günün insanına bir işkence gibi gelir. Bazen Annemi düşünürüm, tek başına bir Kadın, evdeki İnekleri, koyunları sağacak, yağ çıkaracak, peynir, çökelek çıkaracak. Geceden kalkıp hamur yoğurup sabah çocuklarına yufka ekmek, yemek yapacak, çocuklarına bakacak. Yazın ekin zamanı tarlaya gidip deste, yığın yığıp harman işleriyle uğraşacak. Ben Annemin bu kadar ağır ve ilkel koşullarda bu yoğun işlerin içinden nasıl çıktığına her aklıma geldiğinde şaşırıyor ve içim acıyor.
Köylü o ağır ve zor koşulları nasıl hafifletiriz, bu çileli yaşamı nasıl tersine dön derip o işlerin üstesinden nasıl geliriz diye ne icatlar çıkarmışlar. İcat deyince bilimsel buluş anlamayın, kendilerince manevi çareler bulmuşlar. Ekin zamanı köylü için kap, kaç zamanıdır fireze bastın, kara bastın derler.
Yani ekinler biçildikten sonra hemen kar yağabilir, saplar kar altında kalabilirmiş. Ben çocukken köylü harmanı tam kaldırmadan kar yağdığını çok iyi bilirim. Ekin zamanı köylünün en zor ve en önemli işinin olduğu zamandır çünkü kendilerinin ve hayvanlarının yıllık yiyeceği, rızkı her şeyi ekinleridir.
Eskiden ekinler Orakla[ galıç] yolunur, akşama kadar elinde Orak bir eğil, bir kalk insanın dayanacağı bir zulüm değildir. Köylü hem işi hafifletmek, hem işi çabuklaştırıp, iş gücünü artırarak o işi zevkli hale getirmek için çifteye gitmeyi icat etmişler. Çifte olayı ekin yolanların hep bir ağızdan hep beraber türküler söyleyip, bütün ırgatların aynı anda eğilip, aynı anda Orakları ekinlerin köküne takıp hep beraber yolma işidir.
Böyle olunca bütün ırgatların ve çevre tarlalardaki ırgatların aynı anda aynı hareketi yapıp hep beraber bir türkü eşliğinde iş yapmak seyretmeye değer güzellikler içinde bir komin çalışmadır. Bir birini gören ve sesleri birbirine duyulan tarlalardaki ırgatların hepsinin bir orkestra gibi aynı anda söyledikleri türküleri sizde benim gibi dinleme fırsatı bulmuş olsanız o zevki ve
ondan aldığınız hazzı ömür boyu unutamazdınız.
Ben bu gün türkülere bu kadar âşıksam ve o türkülere birazda olsa o tadı verebiliyorsam, çifteye giden ırgatların bana verdiği o ilham, haz ve eğitimdir diyebilirim. Adana da Ortaokulda okurken yaz tatilinin başladığı o akşam otobüse biner sabah Şarkışla’ya iner yürüyerek üç saatte köye gelirdik. O gün akşama kadar köy özlemini giderip birazda dinlenip sabah erkenden doğru kuzuları yayamaya giderdim. Ta ki okullar açılana kadar, hiç ara vermeden kuzuları yayma görevi bizzat bana aitti. Ben kuzuları özellikle yolma yolan ve çifteye giden Kadınlı, Erekli ırgatların olduğu tarlalara giderdim. Karşı karşıya iki tarlada ekin yolan, Zarnim alay lakaplı iki Kadın ve Kızlarıyla kısa adı Ado emmi ve karşı tarlanın sahibi Tomas Ali ve karısıyla karşılıklı çifteye giderlerdi.
Zarnim Ado ve Tomas Ali ikisi de sırayla biri bir türküyle başlayıp sonra öteki bu türküyü tekrarlıyorlardı. İlk kıta bitince o kıtayı aynı anda iki ayrı tarlanın ırgatları çifteye giderek aynı anda aynı sözleri aynı ezgiyle söylüyorlardı. Çifteye gitmek o zor koşulları hafifleterek bir tür telkin metodu uygulamış oluyorlar.
Ben o çifteye gidenleri dinlerken kendimden geçer başka dünyalara yolculuk edip sarı, pembe rüyalar görüp her şeyi unuturdum. Bizim kuzular başkalarının tarlalarına girer, çiğner ben azar iştir ve oralardan kovulurdum. Benim için çifteye giden türkü söyleyen o ırgatlar benim gönlümü fetih eden en ünlü sanatçılarımdı.
Bende o çifteye giden ırgatlar gibi türkü söylemeye çalışır ve onlara eşlik ederek mırıldanırdım. Köye gelirken yolda, belde o
türküleri mırıldanır bazen de kendimden geçer bağıra, bağıra türkü çığırırdım. Rüyalarımda bile türkü söylediğim olurdu, sabah kalktığımda yine o çifteye gidenlerin konserine yetişmek için acele ederdim.