Evet dertliyim hemde çook dertliyim, derdimi söylesem, derin dereye, Âşık Veysel in dediği gibi doldurur dereyi düz olur gider. Hani En-el Hak diyen Hallacı Mansur un dediği gibi, ben ölünce cesedimi Fırata atacaklar. Fırat taşıp her yeri yıkacak, fakire, fukaraya zarar gelmesin. Abamı Fıratın kenarına koyunki Fırat daha fazla kabarmasın. Mansur’a bak ya öldüğüne üzülmüyor da, […]
Evet dertliyim hemde çook dertliyim, derdimi söylesem, derin dereye, Âşık Veysel in dediği gibi doldurur dereyi düz olur gider. Hani En-el Hak diyen Hallacı Mansur un dediği gibi, ben ölünce cesedimi Fırata atacaklar. Fırat taşıp her yeri yıkacak, fakire, fukaraya zarar gelmesin. Abamı Fıratın kenarına koyunki Fırat daha fazla kabarmasın. Mansur’a bak ya öldüğüne üzülmüyor da, Fıratın taşıp,millete zarar vermesinden korkuyor.
İşte büyük insanlığın büyüklüğü, bu ince ayrıntıdan gelir, büyüklük sadece kendisini düşünmek değil, başkalarını da düşünmeyi gerektirir. Yani Cahit Sıtkı nın dediği gibi, kış günü herkesin başını sokacak, sıcak bir evi olsun demektir. Her şey malda, mülkte değil, varını bölüşüp, bir olmakta diyebilmektir. Sadece ben diyen bir benlik yok olsun, bizden uzak olsun, olmaz olsun demek ve gereğini yapmak, büyük insanlığın en büyük görevidir.
Nasıl dertli olmayayım, şu ülkede büyük çoğunluk, yalana, iftiraya, hurafeye tapmış durumda. Her gün birileri çıkıp, gözümüzün içine baka, baka, yalan söylüyor, kimileri Televizyonun karşısına geçip, o yalanlara karşı, duaya duruyor. Açlık, pahalılık, zamlar milletin imanını gevrediyor, yaşasın padişahım deniliyor.
Kış gelmiş ülkede binlerce evsiz vatandaş varken,devlet Suriyelilere bahçeli ev yapma peşinde…..
Bu ülkenin namuslu, vicdanlı güzel insanları işini kaybediyor, büyük bir çıkmaza giriyor, ne devletten ne başka birinden, zındık istemeden, ailesiyle birlikte intihar ediyor. Bu ülkede öyle sessiz sedasız, kimsesiz ve çaresiz o kadar çok insan var ki, derdini söyleyecek bir merci bulamadan, içine gömüp, sineye çekerek, o derdiyle yaşıyor.
Dert çok derman yok, aslında bu ülke her şeyiyle çok zengin, mükemmel bir ülke. Havası, suyu, toprağı, yer altı, yer üstü zengin kaynakları ve mükemmel insan gücüyle. Ah bir derlenip toparlansa ve her şey insana ve daha iyi bir yaşamın örülmesine diye hop ayağa kalkılsa. Bu ülke dünyanın en ileri, en mutlu, kendi kendine yeten, her yıl bütçesine fazla bırakan, müreffeh bir ülke olur.
Maalesef bu ülkenin kaynakları bu ülkenin güzel insanları için harcanmıyor, aklın, mantığın ermediği, boş ve gereksiz yatırımlarla çarçur ediliyor.
En büyük dert de her zaman altta kalan, ezilen, sömürülen ve her şekliyle kandırılıp avutulan insanların, kendini bu kötü duruma düşüren, yalancıların destekçisi olması. Eşek çamura bir defa çöker ya, bizim bu saf avanaklar, her gün çökse de, bir türlü neden? Niçin böyleyiz diye kendi kendilerine bu basit soruyu soramıyor sorgulamıyor. Her şeye amen deyip, sürüye katılıveriyor ve bu güruh git gide büyüyor.
Neyse şimdi Kanal İstanbul’la,gelecek seçimleri de,en güzel yalanlarla,dünyayı fetih edecekmişçesine geçiştireceğiz. Şimdi öyle görsellerle, öyle akıl almaz yalan ve kandırmacılarla aldatılmaya hazırız. Paranız varsa o güzergâhtan arsa alın, tabi alabilirsen, millette paramı var ki.
Parayı veren Katarlılar düdüğü çalar hesabı, vatandaşın hiçbir şansı yok ama palavra bol.
Diyorum ki şu dünyayı yeniden düzenleyip, yeniden şekillendirelim, nasıl yani? Mesela şu dünyadaki bütün sınırları kaldırıp, pasaport, vize oturma izni diye bir şey olmasın eeee, toptan kaldıralım. Bütün insanlar, istediği ülkeye istediği an gidebilsin, istediği yerde çalışıp, istediği gibi yaşasın.
Bütün dünyada tek bir kanun olsun, nasıl yani? Herkese eşit olsun her şey? Mesela? Herkes her şeyden eşit faydalansın. Ayak takımı, baş vs olmasın, zenginler, fakirler, işçi, memur vs hiç olmasın. Kadın, erkek, şu bu diye aklınıza ne gelirse evet o da olmasın. Peki ne olsun?