Sanayi devrimiyle birlikte yeni bir sınıf doğdu bu sınıf Kapitalist dünyanın üreticisi ve kapitalistlere sermaye birikimi yani artı değer üreten en dinamik sınıf oldu.
Sanayi devrimiyle birlikte yeni bir sınıf doğdu bu sınıf Kapitalist dünyanın üreticisi ve kapitalistlere sermaye birikimi yani artı değer üreten en dinamik sınıf oldu. Tarlasından, toprağından kopup sermayeye emek karşılığı alın teri dökmeye başladı.
Bu yeni sınıfın çalışma şartları inanılmaz derecede zordu. Sakatlanan ve ufak bir yanlışı görülen işçi sorgusuz sualsiz kapı dışarı ediliyor, işçi iş bulana kadar evsiz ve aç kalıyordu. Kendi aralarında bir dayanışma sandığı oluşturup, ayda bir günlük yevmi yelerini ya da gönlünden kopanı bu sandığa atıyorlardı. Bu sandıkta toplanan paralar, sakatlanan kapı dışarı edilen işçilere veriliyordu. Bu sandıklar darda ve işsiz kalan işçiler için büyük bir derman ve inanılmaz bir dayanışma ağına dönüştü.
Bu sandıklar sonradan İşçi sınıfının en öz örgütü, eli, ayağı, okulu ve en kuvvetli silahı oldu.
Tek, tek işçilerin patronla hak aramak yerine bütün işçilerin haklarını kendi içlerinden seçtikleri en
güvenilir işçi önderleri olan işçiler yapıyordu. Bu güçlü örgütlülüğü kendi lehine çevirmek isteyen
patronlar, kendine sadık işçilerden fabrikanın sarı renkli bir bölümünü ayırarak patron tarafından
sendikalar kuruldu. Bu sendikalara bütün dünya işçi sınıfınca sarı sendikalar denilip, sınıfın çıkarlarını savunan işçiler bu sendikaları patron sendikaları olarak adlandırıp düşkün ilan ettiler.
Sarı sendikacılar güya işçiden yana görünüp devamlı patronun çıkarını savundular. Sonraları işçilerin kendi öz örgütleri olan sendika liderlerini bir şekilde patron satın alarak, kendi lehine kullanmaya başladı.
2022 Aralık ayında asgari ücret artışı tartışmalarında, TÜRK İŞ başkanı asgari ücret 7850tl
olsun diye, patron ve iktidara bal gibi bir jest yaptı. TÜRK İŞ açlık sınırını 8000 lira, yoksulluk sınırını 20 bin liranın üzerinde belirleyip enflasyonu yüzde 350 gibi hesaplarken, bu asgari ücret önerisi sarı
Sendikayı bize bir kez daha hatırlatmış oldu. Ülkemizdeki büyük Sendikalar TÜRK İŞ ve diğerleri sol gösterip sağ vurarak, sermaye ve iktidarın en sadık sendikacıları oldular. Bu gün adı devrimci olan DİSK ve öteki sendikalarda işçilerden uzaklaşıp, patrona daha da yaklaşmış durumdalar.
TÜRK İŞ başkanından işçiler ve bende şunu beklerdim. Ülkemizin her şeyi dünyanın gelişmiş Avrupa ve Amerika ya endekslendi. Ham madde, gıda, petrol, enerji ve her şey aynı değerde, yalnız ücretler Avrupa’nın onda biri bile değil. Ülkemizde asgari ücret en az 1000 Dolar 1500 Dolar olsun demeliydi, doğrusu ve bir işçi önderi ve liderine bu yakışırdı. Bu kâğıttan kaplan büyük sendikaların liderleri her zaman iktidara başları eğiktir.
Hepsinin devletin elinde önemli suç dosyaları var, bunları kendileri iyi biliyorlar. İktidara ters bir hareket anında bu dosyalar ve bütün hukuksuz pislikler ortalığa yayılır ki kıyamet kopar. Bu iddiaları Sendikaları ve liderlerini karalayıp kuru iftira atmak için söylemiyorum. Bu iddialar benimde bir zamanlar sendikaların içersinde en alt kademelerde görev aldığımda kendilerinin söylemleridir.
Büyük sendikalar genel kurullarında üst kurul delegelerini ayarlayarak sadece yöneticiler için öyle kıyak maddeler geçirmişler ki, mecliste ki milletvekillerinin haklarından on kat daha ilerdeler. Bir
sendika yöneticisi milletvekilinden daha fazla ücret alır. Sendikacılar ölene kadar hiç emekli olmazlar, esas işçi iken çalıştıkları kurumlardan emekli olup emekli maaşı alırken, ölene kadar sendika yöneticiliğini asla bırakmazlar.
Her genel kurulda hiçbir sendikacı çıkıp yahu bu çarpıklığı düzeltelim, kendi kurumundan emekli olan birisi profesyonel sendikacılık yapamasın, bir ya da iki dönemden fazla kimse sendika yönetimine ve başkanlığa artı profesyonel olamasın hiç demez.
Sendikalar ülkemizin en karlı işletmeleri olarak çalışırlar. İşçinin aylık bir iş günü otomatikman sendikaya akar. Fabrikalar gibi, ne enerji, vergi, bina kirası gibi hiçbir girdisi yoktur. Darphane gibi para basarlar, sendika genel başkanları, kendi memleketlerine sendikanın parasıyla, Okul, Cami vs yaptırırlar. Sendikaların birçok ilde beş yıldızlı Otelleri, deniz kenarlarında lüks tesisleri var ki buralarda işçiler değil kendi yandaşları gününü gün ederler.
Her toplu sözleşmede sendika en üst yöneticileri işçiye verilecek her bir artı puan değerinde kendi hesaplarına gizlice bir yerlerden para aktarılır. Bu rüşveti bütün herkes bilir ama rüşvetin belgesi olmadığı için kimse belgeleyemez. Sendika genel merkez yöneticileri ve genel başkanlarının varlıkları, onlarca dönüm arazi, han, hamam, apartıman ve fabrikaları olanlar sayıca çoktur.
Bu kadar mirası nereden aldın diye soranlara miras düşmanı, vatan haini diye allı güllü iftiralarla üste çıkarlar. Hiçbir sendika üst yönetiminden seçimleri kaybedince geri işçi olarak çalışan pek olmaz, olanda sendikaya ters düştüğü içindir.
Halbu ki bu sendikacılar işçidir, işçinin aldığı ücretin üstünde ve dışında kesinlikle kuruş ücret
almamalıdırlar. KESK yöneticileri sınıf sendikacılığı çizgisine yakın hareket ederek, işyerlerinde ki
aldıkları ücretleri sendika başkanı olduklarında da alıyorlar.