Bir olay yaşandığı günler sıcağı sıcağına yazılmazsa bir zaman sonra tamamen unutulur. O hikâyeyi anlatan nasıl anlatmışsa o hikâye öyle bilinip dillerde dolaşır durur. Yazılı kültürün olmadığı sözlü kültür suya yazılan yazı gibi silinip gidiyor. Hikâye insanların hoşuna gidecek şekilde, allanıp pullandırılarak anlatılır. Tam gerçeği yansıtır yansıtmaz ama gerçeğe yakın olanı, gerçekle hiç alakası olmayanı […]
Bir olay yaşandığı günler sıcağı sıcağına yazılmazsa bir zaman sonra tamamen unutulur. O
hikâyeyi anlatan nasıl anlatmışsa o hikâye öyle bilinip dillerde dolaşır durur. Yazılı kültürün olmadığı sözlü kültür suya yazılan yazı gibi silinip gidiyor.
Hikâye insanların hoşuna gidecek şekilde, allanıp pullandırılarak anlatılır. Tam gerçeği yansıtır yansıtmaz ama gerçeğe yakın olanı, gerçekle hiç alakası olmayanı da vardır. Ağ gül türküsü plaklara okunduktan sonra bütün ülkede dilden dile söylenmeye başlamış dinleyenler sevmiştir. Bu hikâyeyi birisi yazmış bir Mustafa ve varsılların kızı Ağ Gül diye. Şimdi nereye gitsen, İnternette, TRT de her yerde bu hikâye doğrumudur yanlış mıdır demeden böyle inanılır.
İşim Folklor araştırmacılığı olduğundan, Emlek bölgesi ozanlarını ve türkü hikâyelerini anlatan
bir kitap hazırlıyorum. Köy, köy gezerek Ozanları, türküleri araştırırken, Ağ Gül hikâyesini tamda
yerinde buldum. 1940 yıllarıdır, Şarkışla Emlek Hüyük köyünden İlyas Vural adlı bir genç. Âşık Ali İzzetin kızı Ağ Gül ile nişanlanır. Ağ Gül güzel bir kız olduğu için isteyeni geriden gizliden seveni çoktur. Aynı köyden Mustafa da Ağ Güle içten içe âşıktır. O köyde gara Cuma diye laf götürüp getiren bir mendebur vardır. Mustafa’ya bu gün kimseler yok, gece Ağ Gülü kaçır der. Aynı gara Cuma Ağ Gülün nişanlısı İlyas’a, bu gün Mustafa Ağ Gülü kaçıracak der. İlyas damın başında sotede beklerken, Mustafa iki arkadaşı ile gelir. İlyas engel olmak isterken Mustafa’yı bıçakla vurarak öldürür. İlyas hapse atılır, on iki yıl ceza verilir. İlyas yakışıklı babayiğit ve çok güzel sesiyle güzel türküler söyleyen biridir. İlyas Sinop Cezaevinde yatarken, bir ziyaretçi si Ağ gülü Şarkışla’da bir dükkânın camekânının önünde gördüğünü anlatır. İlyas nişanlısını düşünerek içten bir türküyle Ağ Gülünü türküleştirir.
Ağ Gül seni camekânda görmüşler—Ağ Gülüm gülüm- Siyah saçın sırma ile örmüşler- yar eğlen, eğlen dur eğlen, eğlen – Ürüyamda seni bana vermişler-Ağ Gülüm, gülüm- Evvel sevip sonra terk eder misin- Ağ Gülüm, gülüm-. Yaşar Kemalin bir arkadaşı İlyas’la birlikte Sinop Cezaevinde yatar. Çıkınca bu türküyü Yaşar Kemale söyler. Yaşar Kemal bu hikâyeyi bir kitabında işler. Yaşar Kemal bu türküyü âşık Veysel e söyler. Âşık Veysel Ağ Gül türküsünü 1955 yılında Plağa okur, ondan sonra bu türkü şöhret olur. Bu olaylar acılı olaylar olduğu için pek anlatılmaz. Ağ Gül bu olaya çok üzülür, içten içe yanar ince hastalık dedikleri vereme tutulur ve yaşama gözlerini yumar. İlyas Cezaevinden çıktıktan sonra, bir başka kadınla evlenir oğulları kızları olur. İlyas Adana ya yerleşir 1969 yılında Adana da ölür.
Bu gün daha dün gibi diyeceğimiz bir acılı olay tamamen unutulmuş ve başka dillerde başkalaşıp başka bir olay gibi hikâyeleşmiştir. Biz ise bu hikâyeyi bilmeden Ağ Gül türküsünü daha uzun zaman dillerde söyleyeceğiz.