1. ÂŞIK HASANDAN HİKAYELER

Benim küçüklüğümün dünyasında ne Radyo, ne Televizyon, ne de akıllı Telefonlar kesinlikle yoktu. Büyüklerimiz geçmiş yaşamlarından, başlarından geçenleri ve kendi büyüklerinden duydukları anıları ve hikâyeleri anlatırlardı. O günün bir olayını geçmişin bir anısıyla ya da bir hikâyeyi misal vererek anlatırlardı. Annem, Babam, ebem ve köyün yaşlıları gündüz ya da akşam ev muhabbetinde hep beraber, neşeli saatler yaşardık. Yakın akrabalarımızdan […]

Yayınlama: 25.12.2022
A+
A-

Benim küçüklüğümün dünyasında ne Radyo, ne Televizyon, ne de akıllı Telefonlar kesinlikle yoktu. Büyüklerimiz geçmiş yaşamlarından, başlarından geçenleri ve kendi büyüklerinden duydukları anıları ve hikâyeleri anlatırlardı. O günün bir olayını geçmişin bir anısıyla ya da bir hikâyeyi misal vererek anlatırlardı. Annem, Babam, ebem ve köyün yaşlıları gündüz ya da akşam ev muhabbetinde hep beraber, neşeli saatler yaşardık.

Yakın akrabalarımızdan aşk Hasan Aydın eline geçen bütün müzik aletlerini çalar, düğünlerde de Zurna çalıp bir düğünü neşelendirirdi. Müthiş bir müzik kulağı olan âşık Hasan, çok güzel halay çeker, gençlere nasıl halay çekileceğini öğretmek için, hem Zurna çalar hemde halay başına geçer halay çekerdi. Çok kıvrak hareketli ve atik biri olan âşık Hasan, hemde iyi bir hikâyeci idi.

Her türkünün önce hikâyesini anlatır sonrada aldı falan diye iki kişinin ağzından söyler gibi türküyü söylerdi. Âşık
Garip, Kerem ile Aslı, Arzu ile Kamber, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin tadına doyulmaz bir anlatımla bizi ne hayallere daldırırdı. Karacaoğlan, Emrah derken sıra Köroğlu’na gelince, hepimiz elimize kılıçları alıp Atlara binip dörtnala giderdik.

Âşık Hasanın Köroğlu’nu anlatırken ben her zaman hikâyenin kahramanı Köroğlu olur Kıratın üstünde rüzgâr gibi uçardım. Âşık Hasan hikâyeyi bir hikâye gibi anlatmazdı o hikâyenin o anlatımıyla yeniden yaratıp dinleyicilere yaşatırdı. Âşık Hasan hikâyenin bir yerinde ayağa kalkar, bir yerinde elinde kılıcı karşısındakine vurur gibi kılıcını sallardı. O hikâyeye kendini öyle kaptırırdı ki, bazen kendinden tamamen geçer bir başkası oluverirdi. Âşık Hasanın
yüzünün rengi değişir, boynundaki damarlar şişer, çılgın bir eşkıya gibi hiddetlenir avına saldırırdı. Hikâyenin bazı zamanlarında âşık Hasan hiçbir şey söylemeden, sadece mimikleriyle, hareketleriyle bir Pandomin oyuncusu gibi oynardı. Âşık Hasanı izleyen izleyicilerden, daha ne duruyon vursana şu deyyusun boynuna diye aceleci sesler gelirdi. Kimileride vay gurban olduğum oğlan deyi, hikâyenin kahramanına methiyeler düzerdi.

Âşık Hasan aynı hikâyeyi her defasında yeniden yaratarak o sözlü kültürün yaratıcığını, üretkenliğini ve özgünlüğünü, her defasında yenilerdi. Âşık Hasan aynı hikâyenin her anlatımında o hikâyenin özünden uzaklaşmadan, çağın dönemine uygun yeni kelimelerle hikâyeyi zamana uygun hale getirirdi. Hikâyenin bazı bölümlerini günün olaylarına atıf yaparak renklendirip günceleştirirdi. Hele bir gülüşü vardı ki herkes o gülüşe hayrandı.
Muharrem ayında Kerbela vakasını o tarihsel dramı bir başka şekliyle anlatırdı. Ben pek hoşlanmazdım, çünkü köyün bütün kadınları gözyaşlarına boğulur, sanki yeni sevgili bir yakını ölmüş gibi içten ve duygulu bir ortam beni rahatsız ederdi. Özelliklede Annemin ağlaması hiç hoşuma gitmez, canım sıkılırdı. Cemlerde de eline sazı alınca dertli türkülerle ağıtlarla herkesi bir duygu seline düşürüp sürükler giderdi. Yüz yıllardır Hz. Hüseyin ve ailesinin o acı dramı içlerine öyle işlemişti ki cem erenleri o acılarla yoğrulup gözyaşlarıyla rahatlayıp kendilerini böyle ancak avutuyorlardı.

Kucakta ki küçücük Ali Ekberi, Yezidin askerleri oklarıyla delik deşik edilişi kadınların kalbine saplanan bir ok gibi
canları acıtıyordu. Âşık Hasan Kerbela hikâyesinde Hüseynin Atı Zülcenahla Hüseyni iki dost insan gibi anlatıp konuşturması, insanı daha başka bir duyguya çekerdi. Öyle sakin öyle masum ve zarif bir sesle insanın bütün tüylerini diken, diken ederdi. Zülcenah yaralı sahibi Hüseyni gel seni kaçırayım beni kuş olsalar bile yakalayamazlar diye ısrar edince, Hüseyin yok sen Şehribanuyu al Babasına götür der. Zülcenah Hüseyne sen benim üstüme bir daha bineceğine söz ver gideyim yoksa ben buradan ayrılmam der. Hüseyin evet bir daha senin üstüne bineceğim diye söz verince, Zülcenah, Şehrubanuyu alır gözden kaybolur.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.