Alevilik’te Egitimin Önemi…

Eğitim, insanoğlunun doğaya karşı verdiği yaşam savaşında, insan yaşamını kolaylaştırmak, zamanı iyi kullanmak, önündeki engelleri aşmak için, insanın insan olma sürecindeki en uzun yürüyüşüdür. Ortaçağda eğitim deyince Papazların eğitimi akla gelir, Kilise Papaz yetiştirmek için,kendi okulunu açmış, Kiliselerin Papaz ihtiyacını karşılayacak bir eğitim kurumları geliştirmiştir. Orta çağ Avrupa’sında, eğitim sadece kiliselerde Papazların eğitilmesi için verildiği […]

Yayınlama: 11.11.2019
A+
A-

Eğitim, insanoğlunun doğaya karşı verdiği yaşam savaşında, insan yaşamını kolaylaştırmak, zamanı iyi kullanmak, önündeki engelleri aşmak için, insanın insan olma sürecindeki en uzun yürüyüşüdür.

Ortaçağda eğitim deyince Papazların eğitimi akla gelir, Kilise Papaz yetiştirmek için,kendi okulunu açmış, Kiliselerin Papaz ihtiyacını karşılayacak bir eğitim kurumları geliştirmiştir. Orta çağ Avrupa’sında, eğitim sadece kiliselerde Papazların eğitilmesi için verildiği için, zengin aileler, çocuklarını papaz okullarına gönderirler, eğitimin güzel bir şey olduğunu, öğrenmenin, bilmenin, bilinmeyenleri bilmenin, o zamanlarda önemi iyi anlaşılmış olmalı ki, seçkin ve zengin aileler,
çocuklarını papaz okullarına gönderir.

Thomas moore, martin luther, ve bilinen büyük bilim ve fikir adamı, papaz okulunda okumuş din adamlarıdır, Kiliseye kafa tutan, Hıristiyanlığı ve dini eleştiren,laikliği savunan bilim insanları, hemen, hemen hepsi papaz okulunda okumuş insanlardır. Kilise halkı Kiliseye çekmek için, kendi inancının karşıtlığı olan birçok şeyi Kilisede uygulamak zorunda kalmış. Din Allahtan başka bir şeyi sevmenin, tanrıya karşı bir duruş olduğunu bunun için, Hıristiyanlıkta evlenmeyi bile, Tanrıya sevginin azalıp, bölüneceği düşüncesiyle, Kilisedeki görevlilerin, papaz, rahip ve rahibelerin evlenmeleri, İncil de hoşgörüyle karşılanmaz. Kişi eşini ve çocuklarını severse, Tanrıya olan sevgisi bölünür. Kilisenin halkı Kiliseye çekme arzusu, aslında, sanata bilime, kültüre büyük katkı sağlamıştır, dinin müziğe bakış açısı negatiftir. Kilise daha kalabalık kitlelerin Kiliselere gelmesi için, müziği kiliselere taşımış ve müziğin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Sadece aryalar, ilahilerle Kiliselerin dolmadığını görüp, iblisin müziği dediği, folk[ halk] müziğini kiliselere taşımış ve Kiliselerde büyük müzisyenler yetişmiştir. Hıristiyanlık kedi dininin gelişmesi için, kendisiyle çelişen, ilkelerinden ödün veren, süreçler yaşayarak, Hıristiyanlığı dünyaya yaymış ve geliştirmiştir.
İlk kitaplı dinlerin ilki Yahudilik sırasıyla Hıristiyanlık ve İslamiyet’tir. İslamiyet’teki bütün hikâyeler Yahudilik ve Hıristiyanlıkta vardır, Kuranda önceki Ahitlerin devamıdır. Cennet, Cehennem, öteki dünya olgusu, oruç, günah kavramı, Şeytan hepsi Hıristiyanlıktan İslam a zuhur etmiştir.
Alevilikteki birçok kavramda Yahudilik ve Hıristiyanlıktan geçmiştir. 12 azizden 12 İmama, Mesihten,Mehdiye, üçler, beşler, kırklar, yediler çok eski kültürlerden Aleviliğe geçmiştir, Romalılardan, bu yana kavramlar başka inançlarda yerini almış.
Orta çağda eğitimin büyük kitlelere verilmemesi, genele yayılmaması, talebin olmadığındandır, herkesin eğitim alması halinde ne olacaktı eğitimin bir amacı olmalıydı, eğitilen insanlar bu eğitimlerini pratikte uygulayacakları, yaşamlarını idame ettirecekleri bir iş yapmaları gerekecek, öyle bir iş olanağı olmadığından toplumun sadece seçkin bir kesimi Kiliselerde eğitim alıyorlardı. Toplumun büyük bölümünün eğitime tabi tutulması, sanayi devrimiyle birlikte, sermayeye kalifiye eleman yetiştirmek için, zorunlu eğitim gündeme gelir ve bugün bütün eğitim sistemi, sadece sermayenin talebini karşılamak için, teknik eğitim veren okullarla verilen eğitimdir. Sadece eğitim, öğretim, insanın gelişmesi, eğitimli, bilgili olması için bir eğitim verilmez, yani eğitim için eğitim diye bir şey yoktur.

Eğitim meselesinde, Lenin 1917 devriminden sonra, biz makine yetiştirmeyeceğiz, insan yetiştireceğiz diye, kapitalist dünyadaki, sermayeye kalifiye eleman yetiştiren, sadece bir konuda eğitim veren eğitim sistemine toptan karşı çıkarak, Politeknik eğitimi savunur ve Sovyetlerde bu eğitim sistemini hayata geçirirler. Politeknik eğitim, sosyal, siyasal, sanatsal, dalların tümünün birlikte verildiği, teoriyle pratiğin, uygulamasıyla verildiği, toptan bir eğitim sistemidir.

Yani sadece makine mühendisi yetiştiren, başka hiçbir konunun işlenmediği, teknik eğitimi reddederler, bunun yanında, sosyoloji, biyoloji, edebiyat, felsefe dersleri de birlikte verilir, öğrenci, mezun olduğunda bir makine gibi değil, hayatın her alanında bilgi sahibi olacak, sosyal bir insan olarak çıkar.

Binlerce yıl önce, İskenderiye, Atina, İtalya, Fransa ve dünyanın her yerinde bağımsız, bilim okulları vardı. Başlarına gelmedik onca belaya karşın, öğrenme, isteğini bırakmadılar. Hz. Ömer İskenderiye okuluna ya Müslüman olursunuz ya ölürsünüz der, onlarda Müslüman olduk diyerek, gizlice eski eğitimlerine devam ederler, tabi İskenderiye kütüphanesi, Ömer’in emriyle yaktırılır, bize sadece bir kitap yeter oda Kur an diyerek. O dönemin okulları, kendilerinin buldukları bilgileri, başka okullardan saklarlar, öyle ki, bazı okul öğrencileri, başka okulları basıp, onların bilgilerini almak için,kavga ederler.

İnsanoğlundaki, öğrenme isteği, neden, niçin, diye sormak ve sorgulamak arzusu hiç bitip tükenmez, o istek biterse, insanlık biter ve ilkelliğe geri dönüp, eski atalarına kavuşup, iyi birer hayvan olurlar.
Tarihe iyi bakarsak, Aleviler dünyanın ilk ünivesitesini kurmuşlardır ve burada sayısız bilim adamı, fıkıhçı, hukukçu kültür insanı yetiştirmişlerdir. 909 da Tunus, İfrıkiyede kurulan Fatımi devleti, 969 da mısırı işgal eder ve Mısırda devlet, iktidar olur. Fatımiler ne tam Şiidir nede Sünni’dir, Bâtıni anlayışın pratikteki en önemli göstergesidir. Fatımiler Yahudilere, Hıristiyanlara ve İsalm öncesi yerel inançlara çok hoş görülü davranıp, onlara çok büyük teloranslar tanır. İslam şeriatına kesinlikle
karşıdırlar, oruç, namaz, hac gibi İslam kuralları onlar için kesinlikle gereksizdir.

Büyük bir İslam âlemi ve devletçikleri içinde sığıntı yaşarlar. Bundan dolayı da kendilerini korumanın en iyi yolu takiye
yapmaktır ve İslam içinde kim güçlü ise, Sünni, Şii görüntüsü vermektedirler. İbn Kilis Yahudilikten İsmaili Fatımi olan müthiş bir insandır. El-Ehzer Üniversitesinin yapılmasındaki en önemli kişidir.
İsmail iler yüzlerce, binlerce entelektüel, bilim kültür insanı yetiştirirler. Şems-Şemsi Tebriz[ Tebrizin güneşi] gibi büyük âlimler yetiştirip, onun öğrencileri de büyük coğrafyaları etkileyen Felsefeler yaratmışlardır. Bunlardan en önemlileri, Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Kızıldeli Sultan Kaygusuz ve Mevlana’dır. Hacıbektaş, Mevlana Horasan bölgesinde İsmaili kalelerinde eğitim almış İsmali dailerdir. Anadolu’ya gelince, Mevlana iktidarın yanında yer alır, Hacıbektaş ise kendi bildiği yolda,kendi felsefesini yayar.

Hacıbektaş ve Mevlana birbirlerini Horasan bölgesinde aynı örgütlülük içerinde tanırlar. Baba İlyas ve Baba İshakın, İsmaili oldukları bütün araştırmacıların ortak kanısıdır.
Benim görüşüm ise, Horasandaki İsmaili örgütlülüğü, Moğollar ve Kölemen Memluklularca, yok edilmeselerdi, Anadoluya bu yoğunlukta Alevi göçü olmazdı. Anadolu Alevileri en son eğitimini almak için Mısıra giderler. Fatımiler ve Kaygusuzun etkisi ve eğitim okulları, büyük bilim insanlarının ve Ozanların, Mısıra gitmesine neden olmuştur.

Şey Bedrettinden, Seyyid Nesimiye, Aşık Dertliden, Neyzen Teyfiğe kadar, bir çok kültür insanını Mısıra çekmiştir.
Dört dergâhı iyi araştırır isek, bu dört dergâhta da büyük bilim insanların yetiştirildiği, her dergâhın birer üniversite niteliği taşıdığını görürüz. Evliya Çelebi seyahatnamesinde, Teke beyliğindeki Abdal Musa dergâhını gezip anlatırken hayretler içinde kaldığını yazar. Abdal Musa dergâhı şimdiye kadar gördüğüm en büyük bilim okuludur diyor. Aristo değerinde 300 den fazla, arifi billâh, bugünün profesörü diyebileceğimiz bilim insanı, dergâhta eğitim veriyordu diyor. Bu Hacı Bektaş dergâhında da fazlasıyla büyük bir eğitim, öğretimin yapıldığı bir bilim yeridir. Dünyanın her yerinden Hacıbektaş’a gelen, bilim insanı, dede, mürşit, aylarca dergâhta, eğitim verirler. Bu eğitimi alan kişiler dünyanın her coğrafyasına gidip, aldığı bilgileri yerelde halka, anlatarak gezici bir eğitim sistemini uygulamış olurlar.
Alevi Bektaşi örgütlülüğü bütün dünyayı aydınlatma anlayışı ile bir ışık misali dünyanın her yerine dağılmıştır. İlk dergâh Hacıbektaş, Anadolu’nun tam ortasındadır. Abdal Musa dergâhı, teke beyi, Rum ve başka inançların olduğu bölgededir, hiç biri Osmanlı topraklarında kurulmamıştır. Seyit Ali Kızıl Deli, dergâhı eskiden Bulgaristan, şimdi Yunanistan sınırlarında, Dimitokada, Slav ve Balkanlarda kurulmuştur. Dördüncü dergâh, Kaygusuz Abdalın öncülüğünde, Mısır kahire yakınlarında Mukaddem dağı eteklerinde Kasrülayn dergâhıdır.

Nüfusun yüzde 15 ila 25 i alevi diye kabul edersek, Türkiye deki solun oy oranı, yüzde 25 – 30 u geçmiyorsa, bu demek oluyor ki bundan sonra, solun iktidar olması ve demokratik bir Türkiye hayali, yok denecek kadar uzakta, peki bu durumda Aleviler ne yapmalı, işte aradığımız sorunun cevabı budur.

Aleviler 1990 sonrası dernekler etrafında örgütlenmeye başladı, Madımak katliamı bunu hızlandırdı. Otuz yıldır saz, söz, semah dönerek sadece kültürel alanda, hayatın gerçekliğinden uzak bir koca otuz yıl geçti. Alevilerin geleceğiyle ilgili, gerçekçi bir öngörüyle politika üretilemedi.
Ülkenin bütün illerinde tek bir valinin, kaymakamın, genel müdürün, müsteşarın Alevi olmadığı, kamuya Alevi vatandaşların alınmadığı bir devlet politikası var. Alevi yerleşkelerine özellikle hizmet götürülmediği Alevilerin yoğun olduğu İllere ve mahallelere, özellikle İmam hatip okullarının açıldığı, tarihteki Alevi katillerinin önemli yerlere adlarının verildiği, Alevi düşmanlığının hat safhaya geldiği bu günlerde, Alevi örgütlülüğünce doğru değerlendirilip gerçekçi politikalar üretilemedi.

Ortadoğu’daki savaşın ülkemizi yakından etkileyerek, olası bir durumun, ülkemizde de yaşanılabileceği, bunun için şimdiden nasıl bir önlem alınılması hakkında hiçbir politika geliştirilmediği gibi bu konu, örgütler içinde de tartışılmadı bile. Hâlbuki Aleviler tarihlerinde ağır bedeller ödeyen ve bu konuda çok deneyimli olmalarına rağmen, üzerlerindeki ölü toprağı üzerlerinden atıp, toplumsal bir öngörüyle, geleceğe pozitif bakamamanın aymazlığı içerisindeler.
Yahudilerde Aleviler gibi her ülkede, azınlık ezilen, horlanan bir toplum olarak yüzyıllarca böyle yaşamış ve şöyle bir toplumsal mutabakata varmışlar. Biz Yahudiler bu halimizle ancak, her konuda, başka etnik, dini guruplardan, daha eğitimli, bilgili azimli ve yaptığımız iş, herkesin yaptığından iyi olmalıdır. Yahudi’nin yaptığı iş, sağlam, doğru ve düzgün, diyecekleri bir algı yaratıp, iş yaptırmak isteyen herkes Yahudileri tercih etmeli.

Yahudiler bu algıyı yaşadıkları bütün ülkelerde oranın halklarına kabul ettirmiş ve nerede sağlam, doğru bir iş yapılmışsa, kesin bu Yahudi işidir diye kendilerini kabul ettirip, aranan insanlar haline getirmişlerdir.
Bu değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak, Alevi örgütleri ve Aleviler, Yahudileri örnek alıp, eğitime, öğretime, ticarete önem verecek yeniden bir toplumsal mutabakat sağlamalılar.
İlkokuldan liseye kadar her Alevi çocuğunun, en iyi derecede, çağı yakalayacak şekilde nasıl bir eğitim veririz i tartışıp, ortak bir yol bulunmalı. Alevi işadamları eğitim kurumlarına yatırım yapmalılar, belki daha az kazansalar da, eğitimde ısrar etmeliler. Bugün devlet eğitime destek veriyor, her ilde, teknik, bilimsel eğitim kurumlarını yaratmalılar. Almanya’yı geliştiren teknik liseler olmuştur derler. Yabancı dil, fen bilimleri, sorgulayıcı ve pratikte uygulamalı, eğitimde ısrar etmeliler Aleviler.

Dernekler, Cemevleri, bu işin tarafı, takipçisi olmalı, Aleviler çocuklarının okudukları okulları, takip edip, her aile vekili, bireyi, okul aile birliğine üye olmalı, eğitim kalitesini kontrol ve takip etmeli. Cem evleri kendileri eğitim kurumları açmalı, bu eğitim kurumlarını, laik, demokrat kesimle birlikte yapılabilmelidir.Bir daha’ki yazımda sizlerle tekrar buluşmak dilegiyle….

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.