İKİZOLUK

Osmanlının gözü doymaz ganimet avcılığı Anadolu insanına ayrılık, hasret ve dram olmuş. Osmanlı Padişahı en ihtişamlı Saraylarda halkın sırtından geçinip, yeryüzünün hünkârı olmuş. İmparatorluğun sınırları içersinde yaşayan halk Padişahın tebaası yani kulu, kölesi sayılmış. Padişahın kullarının hiçbir değeri yoktur sadece Padişahlarının emirlerine itaat eden etten, kemikten bir canlılardır. Padişaha karşı hiçbir söz hakkı, bir istekleri […]

Yayınlama: 18.02.2022
A+
A-

Osmanlının gözü doymaz ganimet avcılığı Anadolu insanına ayrılık, hasret ve dram olmuş. Osmanlı Padişahı en ihtişamlı Saraylarda halkın sırtından geçinip, yeryüzünün hünkârı olmuş. İmparatorluğun sınırları içersinde yaşayan halk Padişahın tebaası yani kulu, kölesi sayılmış. Padişahın kullarının hiçbir değeri yoktur sadece Padişahlarının emirlerine itaat eden etten, kemikten bir canlılardır. Padişaha karşı hiçbir söz hakkı, bir istekleri ve karşı duracak ne güçleri ne de kesinlikle böyle bir düşünceleri asla olamaz. Padişahın emri Tanrının emri gibi yerine getirilmesi zaruri bir ayettir. Kanlı Yemen Anadolu’nun bağrı yanık, sinesi dertli analarına hiç acısı dinmeyen yürek yarası ağıtlar yaktırmış bu gün bile o acılı Türküler dilimizden hiç düşmeden söylenmektedir.
Şarkışla Mergesen köyünden Zeliha kadının eşi Yemen harbine gitmiş, gidenin geri geleceğine hiç inanç kalmamıştır. Zelihanın eşi Yemene gitmeden iki küçük çocuğu daha yeni yürümeye başlamış ana baba diye dillenip evin yakışığı, süsü olmuşlardır. Zelihanın eşi, yiğidi, eri Yemen diye bir Cehennem deresinin karanlıklarında yaşayıp, yaşamadığı bile bilinmeden gözden ırak kaybolup gitmiş.
İki Erkek kardeş on, on iki yaşlarına gelmiş analarının her işine yardımcı olmaya başlamışlar bile. O yıl kurak, kıtlık zor ki zor bir kışı nasıl geçirecekleri belli olmayan bir bilinmezlik içersindedirler. İki kardeş kışın evlerini ısıtacak odun, çalı, çir pi toplamak için her gün dağlara giderler ne toplarlarsa getirip evlerinin bir kenarına yığarlarmış. Yine bir gün Turna dağının en yüksek tepelerine odun toplamaya giderler, kara kış birden çocukları dağın tepesinde yakalayıverir. Aniden bastıran o kör
olasıca tipi iki kardeşi bir daha bırakıp anasına göndermez. Köylü çocukları arasa da bulamazlar, Zelihayı zor bela evine getirirler. Kar kalkıp çayır, çimen yeşermeye başlayınca, çobanlar iki kardeşi de bir ağaç kovuğunda birbirlerine sarılmış şekilde cansız bedenlerini bulurlar.

Köylü çocukları öldükleri yere gömerler, Zeliha kadın çocuklarının acı felaketine dayanamayıp çıldırır. Bir gün evi yakıp Zeliha
kadın çocuklarının kaldığı dağlara doğru başını alıp gider ve kaybolur. Köylü Zeliha kadının izini hiçbir yerde bulamaz ve artık arayan, soran kimsede yoktur. Zelihanın eşi hiç beklenmedik bir zamanda çıkıp köyüne gelir. Ne evini bulabilir ne çocuklarını ne de Zelihasını.

Köylüler adama olayı olduğu gibi anlatırlar. Adam gece rüyasında Zelihayı görür ve eşine ben falanca yerdeyim beni oradan çıkar ve çocuklarımın yanına göm der. Adam uyanır uyanmaz eline bir kazma, kürek alıp doğru eşinin tarif ettiği yere gider. Gerçekten de Zelihayı rüyasında söylediği yerde cansız bedenini bulur. Zelihayı çıkarırken iki yerden iki göze su çıkar. Adam Zelihayı köylülerin çocukları gömdüğü yere götürüp gömer. Zelihanın olduğu yerden iki gözeye bir pınar yapıp iki tane oluk koyar. Bu iki oluklu pınar bu günde İkizoluk diye anılarak, Ağcakışla yolu kenarında gelenin geçenin susuzluğunu gideren bir çeşme olur.

Yıllardır gelen geçen İkizoluktan su içer, kimileri Rakılarına katar, kimileri serinlemek için iki oluğun başında dinlenirler. Piknik yapan olur mu bilmem ama içkisini yudumlamak için suyunu doldurmak için oradan geçen yolcuların uğrak yeridir. Bu acı hikâyeyi orada demlenen ve susayınca susuzluğunu gideren hiç kimse bilmez. Zelihanın çocuklarına ağıt yakıp o dertli türkülerinin olup olmadığını da bilemiyoruz.

Mergesen köyünün Kadınları deme der, ağıt yakar, türküler dizerler. Ben ya Zelihanın ya da çocukların babasının bu yürekleri dağlayan acıyla içten ve yanık ağıtlar yakmış olacaklarını düşünüyorum. Kim bilir beklide o ağıt ve türküler başkalaşıp başka ağızlarda ve namelerde söyleniyor bile olabilir.

Anadolu insanı bütün dertlerini türkülere, demelerle ve yürekleri dağlayan zehirden acı ağıtlarına dökmüş. Başka elinden gelen bir şeyi olmamış nede yapacak gücü hiçbir zaman bulamamış. Ancak kendini dağlara vurup, hıçkıra, hıçkıra, feryat, figan ağlayıp kaba boydan türküler yakmışlar.

Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.