Mutfağında et yerine dert kaynatan vatandaş; çarşı-pazardan filesi boş dönüyor. Neredeyse gün aşırı fiyat etiketleri değişirken, kendi rüya aleminde olan saray efradı, göz boyama yoluna giderek enflasyonla mücadeleyi pazarcı ve marketçiye zabıta marifetiyle ceza kesmeye indirgemiş durumda. Semt pazarlarının kapanma saatine denk getirip ucuz ezik, kalitesiz ve bozuk sebze-meyve almaya çalışan, pazarcı artıklarıyla çocuklarına yemek yapma telaşında olan vatandaş pahalılıktan […]
Mutfağında et yerine dert kaynatan vatandaş; çarşı-pazardan filesi boş dönüyor. Neredeyse gün aşırı fiyat etiketleri değişirken, kendi rüya aleminde olan saray efradı, göz boyama yoluna giderek enflasyonla mücadeleyi pazarcı ve marketçiye zabıta marifetiyle ceza kesmeye indirgemiş durumda.
Semt pazarlarının kapanma saatine denk getirip ucuz ezik, kalitesiz ve bozuk sebze-meyve almaya çalışan, pazarcı artıklarıyla çocuklarına yemek yapma telaşında olan vatandaş pahalılıktan şikayetçi. Gün aşırı değişen fiyat etiketlerinden muzdarip. Devasa market zincirlerinin soygunculuğundan bıkmış halde. Sokağa çıkma uygulamasının olduğu hafta
sonlarında marketçinin kucağına itilen vatandaşlar dert yükü haline geldi.
Bakkal-manav siftahsız kepenk kapatırken; büyük sermayeli marketler, tarlada 50 kuruş olan soğanı-patatesi 5-8 Tl’ye, domatesi 10 Tl’ye, Yeşil biberi 12, muzu 15 Tl’ye satarken,üreticinin elinden uzun vadeli senetle 1 Tl’ye aldığı elmayı 5 Tl’ye satıyor. Baskılarla enflasyonu düşük gösteren TUİK’e lanet yağdıran vatandaş TUİK’in alışveriş yaptığı marketleri öğrenmek ve oralardan alışveriş yapmak istiyor.
CHP dönemlerindeki tüpgaz ve akaryakıt kuyruklarını diline dolayan Saray; 18 yıllık iktidarı döneminde PTT’yi maske dağıtma durumuna düşürdükten sonra şimdi de ayçiçek yağı satmaya yönlendirdi. Virüs bahanesiyle kısıtlamalara giden; sokağa çıkma yasakları uygulayan, esnafa 10 aydır kepenk kapattıran Saray; 5’li müteahhit çetesine ülkeyi peşkeş çekiyor. Ülkemizdeki enflasyon bir yana ABD’deki enflasyonu da gözeterek %28 oranında zam yaparak hazine garantili projelerle; geçiş garantili köprüler ve otoyollarla, hasta garantili şehir hastaneleriyle, yolcu garantili hava limanlarıyla ülke kaynaklarını hortumluyorlar.
Açlık ve yoksulluk sınırında yaşamını sürdürmeye çalışan halk inim inim inlerken; büyük bölümü yabancı sermayeli bankalar, işbirlikçi sermaye, holdingler, patronlar semiriyor, karlarını artırıyor.
Vatandaşa haciz gönderen kamu bankası olan Ziraat Bankası; vergi cenneti British Virgin Adaları’nda kurulan şirkete 12 Milyar lirayı vermekte sakınca görmüyor. Kredi vererek borçlandırdığı vatandaşa aslan kesilen kamu bankalarının içi; siyaset kanalıyla boşaltılıyor.
Sonrasında da toplanan vergilerle yeniden yapılandırılıp Varlık Fonu’na devrediliyor.
‘Kapanan dükkan yok’ diyerek kendi yandaşlarını bile şaşırtan iktidar; ‘Büyük bir yük altına girerek esnafımıza kredi sağladık’ derken: borçlanan ancak kazanç kapısı kapalı olduğu için aldığı krediyi ödeyemeyen esnaf, elinde avucunda ne varsa satıp. yaşamını idame
ettirmeye çalışıyor…
Ekonomik krizin faturasını halka ödeten iktidar; algı operasyonlarıyla, siyasi çekişmelerle, gündem değiştiren oyunlarla, arkasındaki gizli güçlerin kendisine verdiği ev ödevini yerine
getirip, faiz lobisine ülke kaynaklarını peşkeş çekmeye devam ediyor.
AŞIDA TEHLİKELİ OYUNLAR
Dünyayı etkisi altına alan Korona Virüs, egemenler tarafından fırsata dönüşmüş durumda. Kızamık, Kolera, Tetanoz, Felç aşıları 10-15 yıllık süreçlerden geçerken; Çin’den alınan Korona Virüs aşısının 1 yıllık süreçte 3.faz denemeleri yapılmadan ‘Acil kullanım onayı’ ile
vatandaşlarımıza vurulması; yan etkileri noktasında çeşitli spekülasyonları da beraberinde getirdi.
Moderna, AstraZeneka, CoronaVac, Sputnik V ile Pfizer aşılarının koruyuculukları değişkenlik gösteriyor hatta yan etkileri konusunda karşılıklı ithamlarla bilgi kirliliği oluşmuş durumda.
Çin’in bu aşıları kendi vatandaşına yapmadığı söylemlerinin yanı sıra, Türk aşısının 1. Ve 2.faz denemelerinin sürdüğü 3.faz uygulamasına da yakında başlanacağı belirtiliyor. Aşıdaki gecikmenin; Merkez Bankası’nda döviz kalmadığı, getirilen az miktardaki aşılarla
iktidarın günü kurtarmaya çalıştığı, bu arada ülkemizdeki aşı çalışmalarının hızlandırılarak, uygulamaya başlanacağı ancak bu durumrun bir çok riski barındırdığı dile getiriliyor.
AŞI TEKELİ OLUŞUYOR!
Pandemi nedeniyle vefat ve vaka sayılarının arttığı dünyada aşı tekeli oluşmaya başladı. Emperyalist güçler, özellikle de Avrupa Birliği aşıların ithalatına sınırlama getirerek, ihtiyacından fazlasını da stoklama yoluna giderek, virüsün tehlikeli boyutta arttığı hatta mutasyona uğradığı ülkelerdeki ölümlere seyirci kalıyor.
Daha önce Çin’den 50 Milyon doz aşı alacağını, aşıların DMO tarafından ülkeye getirileceğini, aracı firma olmayacağını söyleyen Sağlık Bakanı, verdiği bilgilerin boşa çıkması karşısında inandırıcılığını iyiden iyiye kaybetti.
Şu ana kadar 2 milyon kişinin aşılandığı ülkemizde virüs tablosu vehametini koruyor. Gelen aşı miktarının 13 milyon olduğu açıklandı. 2 doz halinde uygulanacağı gözönüne alındığında 6.5 milyon kişi aşılanabilecek. Şubat ayının ilk gününde açıklanan rakamların tatmin
edici olmadığı ortada. Bilim adamları; aşılamanın geciktiği her günün yeni vaka ve vefat sayısını artıracağı, ancak toplumun yüzde 60’ının aşılanmasıyla virüsle mücadelede başarı oranının artacağını ifade ediyor.
Ancak gelinen noktada ülke nüfusunun 85’te 2’si ancak aşılandı. Bu oran aslında virüsle mücadele edilmediği, zamana oynandığı, ‘’Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir’’ anlayışıyla hareket edildiğini gösteriyor.
Aşı ne kadar koruyacak, aşı için kiminle hangi fiyat üzerinden anlaşma yapıldı (veya yapılmadı), aracı firma var mı? Ülkemizdeki aşı çalışmaları hangi durumda? Kaçıncı fazdayız?
Demokrasi açıklık rejimidir. Vatandaşın bilgi edinme hakkı vardır. Ancak iktidar en basit anayasal hakkın kullanılmasından bile rahatsızlık duyuyor, gizlilik ibaresinin, ‘devlet sırrı’ lafının
arkasına sığınıyor. Dosyaları kapattırıyor. Hal böyle olunca da sorular cevapsız kalıyor, ortalık bilgi kirliliği ile komplo teorileriyle çalkalanıyor. Şeffaflık, hesap verilebilirlik, açıklık, bilgi edinebilme hakkı; çağdaş demokrasilerin vazgeçilmezlerindendir.
Ülkemizin ne kadar çağdaş olduğu, demokrasinin tüm kurul ve kurallarının ne kadar işlediği de ortada…